Ana içeriğe atla

Hakikat Planı Kitabı’nın 160 Ve Devam Sayfalarında Anlatılan Konunun Tashih Edilmiş Doğru Versiyonu




İlk ve tek baskısı Nisan 2019 yılında yapılan, aynı yılın Haziran içerisinde kütüphanelerde yerini alan ve yazarının Emrah Eryılmaz olduğu söylenen Hakikat Planı isimli kitapta çok büyük bir iddia ortaya atılmıştı. Kitabın 160 ve devam sayfalarındaki anlatı özetle şu şekildeydi: "Arz üzerindeki medeniyetlerinin birçoğunun ortak inancında bir diriliş günü olduğundan bedenlenme (reenkarnasyon-rebedenlenme) sistemini birçok insanca bilinmediğinden Nahl:38, Müminun:82-90 ve Casiye:26 ayetleri delil gösterilecek izahlarda bulunulmuştur. Yazarın iddiasına göre bu ayetlerdeki sözleri söyleyen kişilerin inancı; 1-Kıyamet uyanışına inanmaları, 2-Bedenlenmeye inanmamaları."

Hemen belirtmek gerekir ki, kitap takipçileri -reenkarnasyon- kelimesinin -ruh göçü- anlamına geldiğinden bahisle bu kelimenin kitapta iddia edilen -bedenlenme-yi karşılayamayacağını belirtmişlerdi. Reenkarnasyon kelimesinin kökü -enkarnasyon-dur. Kelimenin başına getirilen -re-, ilgili eylemin tekrarlandığını ifade etmek için kullanılmaktadır. Örn: Kreasyon, Rekreasyon; Form, Reform gibi. Fransızca -incarnation-, Latince -incarnatio-, İngilizce -incarnation- olarak bilinen bu kelime sözlükte, "vücut bulma, ete bürünme" olarak geçmektedir. Yani, Hakikat Kitabı yazarı ve takipçilerince iddia edildiği gibi "ruh göçü" manası bu kelimede bulunmamaktadır. Reenkarnasyon, öz Türkçe ile "yeniden ete bürünme, yeniden bedenlenme" anlamına gelir. Dolayısı ile öz Türkçe olmasa da kitapta "bedenlenme" olarak iddia edilen durumu "reenkarnasyon" kelimesi ile daha bilinir şekilde ifade edeceğim.



Müminun Suresi Anlatıları


  • (15) Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn.
  • (15) Sonra muhakak ki siz ölü olacaksınız.


  • (16) Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn.
  • (16) Sonra muhakak ki siz kıyamet günü beas edileceksiniz.

Müminun Suresi'nin 15 ve 16'ıncı ayetleri, ilgili konu hakkındaki genel süreci anlatmaktadır. Sure'de devam eden ayetlerde Nuh Kavmi'nden, daha sonra ise Ad Kavmi'nden bahsedilmiştir. 31'inci ayetle başlayan Ad Kavmi anlatıları için söz konusu ayetleri, yukarıdaki ayetlerle aynı şekilde hem orijinal lafzının latin harfleriyle, hem de mümkün olduğunca doğru çeviriyle ve dikkat çekilmek istenen kelimeler renklendirilerek fasıllandıracağım. 

A. Müminun Suresi 31 ve 38'inci Ayet Aralığı


  • (31) Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn.
  • (31) Sonra onlarından ardından başka bir nesil inşa ettik.

  • (32) Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn.
  • (32) Böylece onlara onların içinden Allah’a kul olsunlar diye bir resul gönderdik. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?

  • (33) Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhırati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn.
  • (33) Onun kavminden kafirlerin ileri gelenleri, ahiretle karşılaşmayı yalanlayanlar, dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: “Bu sizin gibi beşerden başka bir şey değil. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor.” dediler.

  • (34) Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn.
  • (34) Eğer siz, onun gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki hüsrana düşenler olursunuz.

  • (35) E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn.
  • (35) Öldüğünüz, toprak ve kemik olduğunuz zaman sizin mutlaka çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?

  • (36) Heyhâte heyhâte limâ tûadûn.
  • (36) Heyhat. Heyhat (yazık) size vaat edilen şeye.

  • (37) İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn.
  • (37) O, sadece dünya hayatıdır. Ölürüz ve diriliriz. Biz, beas edilecek değiliz.

  • (38) İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn.
  • (38) O, ancak Allah’a yalanla iftira eden bir adamdır. Biz, ona iman edenler değiliz.


Bu bölümde Ad Kavmi özelinde bazı kimselerin ölüm, diriltim ve beas edilme konusundaki görüşleri bildirilmiştir. Müminun Suresi ana başlığında 15 ve 16'ıncı ayetlere dikkat çekmiştim. Ayetleri yeniden dikkatle inceleyecek olursak;

  • 15'inci ayette Allah öncelikle ölü olacaksınız demektedir. Ayetteki -meyyitûn- kelimesinin kökü 'mim-vav-te' harfleridir. Mevt, ölüm; mâte, ölmek demek olup -meyyitûn- kelimesinin anlamı da -ölü- olma durumunu ifade eder. 
  • 16'inci ayette Allah daha sonra gelişecek olayı açık bir şekilde ortaya koymuştur. -Summe-, -sonra- anlamına gelmekte olup Kur'an boyunca birbiri ardınca yaşanan ve yaşanacak olayları anlatmak için kullanılır. -Meyyit-Ölü- olma durumundan sonra 16'ıncı ayette -yevmel kıyâmeti tub’asûn-, yani -kıyamet günü beas edileceksiniz- denilmektedir. Ölüm durumundan sonra gerçekleşen beas kavramını inceleyecek olursak kelime, 'be-ayn-se' harflerinden oluşmaktadır. Beas; kışkırtmak, göndermek, diriltmek, canlandırmak gibi değişik anlamlara sahip bir kelime olup bu kısımda -yevmel kıyâmeti-kıyamet günü- kelimesi ile birlikte geçtiği için kıyamet günü dirilmesinden bahsettiğini kolaylıkla söyleyebilirim.
  • Özetle: Önce meyyit (ölü) olma, daha sonra kıyamet günü beas gerçekleşmektedir.
Allah'ın genel çerçevede vermiş olduğu bu bilgiler üzerine Ad Kavmi'ndeki bazı kimselerin sözlerinden bahsedilmiştir. Bu kişilerin iddiaları şu şekildedir:
  • Sadece dünya hayatımız vardır.
  • -Nemûtu ve nahyâ-, yani -Ölürüz ve diriliriz-.
  • -mâ nahnu bi meb’ûsîn-, yani -Biz, beas edilecek değiliz-dir.
37'nci ayette -nemûtu- olarak geçen kelime, 15'inci ayette geçen kelime ile aynı kökten gelmekte olup -ölmek- fiilinin geniş zaman mastarında kullanılmıştır. -Nahyâ- kelimesi, 'ha-ye-ye' kökünden gelmektedir, -dirilmek, hayat bulmak- fiilinin geniş zaman mastarındadır.

Ayette devamla, -beas edilen- manasındaki -meb'ûsîn- kelimesi kullanılarak ilgili kişilerin beas edilmeyeceklerine ilişkin inançları bildirilmiştir. Bu anlatı ile ilişkili olarak 16'ıncı ayette söz konusu bu -beas-ın -yevmel kıyâmeti-kıyamet günü- gerçekleşen olgu olduğu detaylandırılmıştır.

Bu kısım özelinde özetle:
  1. Allah sözü: Öleceksiniz, sonra kıyamet günü beas edileceksiniz.
  2. Muhatapların iddiaları: Ölürüz ve diriliz. Lâkin beas edilmeyiz.
Dolayısı ile bu kişilerin kıyamet günü beas edilmeyeceklerine inançlarını Müminun 15,16, 31-38 ayetleri çerçevesinde görmüş olduk. Hakikat Planı isimli kitapta bu anlatıların tersinin mevcut olduğunu okuduğunuzda göreceksiniz.

B. Müminun Suresi 80 ve 90'ıncı Ayet Aralığı

Müminun Suresi'nin yukarıdaki ayetlerinin ardından Musa-Harun, İsa Nebilerden bahsedilerek Muhammed Nebi'ye geçilmiş ve genel sistem bilgisinin sunumuna devam edilmiştir. 80'inci ayetle başlayan kısmı yukarıdaki usulle yazalım.


  • (80) Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
  • (80) Dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün ihtilafı O'na aittir. Hâlâ akıl etmez misiniz?


  • (81) Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn.
  • (81) Hayır! Onlar evvelkilerin söylediklerinin aynısını söylediler.


  • (82) Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn.
  • (82) Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz beas mı edileceğiz?


  • (83) Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn.
  • (83) Andolsun ki bu bize vaat edildi ve atalarımıza da. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir.


  • (84) Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn.
  • (84) De ki: "[Söyleyin] yeryüzü ve içindekiler kimindir?


  • (85) Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn.
  • (85) "Allah'ındır." diyecekler. De ki:" Hâla tezekkür etmeyecek misiniz?"


  • (86) Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm.
  • (86) De ki: "Yedi göğün ve azim arşın Rabbi kimdir?"


  • (87) Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn.
  • (87) "Allah'tır." diyecekler. De ki: "Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?"


  • (88) Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn.
  • (88) De ki: "Her şeyin melekûtu elinde olan, koruyan ve kendisi korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin."


  • (89) Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn.
  • (89) "Allah'tır." diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?"


  • (90) Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn.
  • (90) Hayır! Onlara hakkı getirdik. Onlar ise yalanlamaktadırlar.

Hakikat Planı'nında ilgili anlatı, 82'inci ayetle başlatılmıştır. Burada büyük bir gizleme hareketi vardır. Zira, 80'inci ayet anahtar ayettir. Bu ayet, aynı Sure'nin 15, 16 ve 37'nci ayetleriyle ilgili ve ilişkilidir. 

80'inci ayette geçen -yuhyî-, 37'inci ayette geçen -nahyâ- ile aynı kökten gelmektedir, -diriltir- manasındadır. Yine aynı ayetteki -yumîtu-, 37'inci ayetteki -nemûtu- ile aynı kökten gelmektedir, -öldürür- manasındadır.

Burada size çok önemli bir bilgiyi sunmak istiyorum. Hakikat Kitabı ve Hakikat Planı kitaplarında ısrarla vurgulandığı üzere, -gece, gündüz- ayetleri reenkarnasyon sistemi özelinde önemli bir müteşabihin izahını gerçekleştirmektedir [Hakikat Kitabı s. 246 vd, Hakikat Planı s. 94 vd, ve ilgili tüm sayfaları]. Her iki kitaptaki anlatılara ve benim de katıldığım yoruma göre; gece berzah ile gündüz ise yaşam ile özdeştir. Gündüz kelimesinin geçtiği yerleri, reenkarne edilmiş kişilerin amellerini sunduğu zaman kesitleri olarak düşünebiliriz. Yine aynı şekilde, gece kelimesinin geçtiği yerleri, her iki yaşam arasındaki berzah olarak düşünebiliriz.

80'inci ayetteki diriltme-öldürme ile gündüz-gece eşitliğini düşündüğümüzde Müminun Suresi'ndeki diriltmeyi ara bedenlenme, yani reenkarnasyon olarak düşünmememiz için hiçbir neden bulunmamaktadır. Aksi durumun kabulünde Hakikat Kitabı ve Hakikat Planı isimli iki kitap kendisi ile çelişecektir. Nitekim, gece ile gündüz ihtilaflıdır, birbiri ardınca dönüşümlü devam etmektedir.

Bununla birlikte, Hakikat Planı'nın 160 ve devam sayfalarında 'ha-ye-ye' kökündeki kelimelere hatalı bir şekilde kıyamet günündeki uyanış manası verilmiştir. 

82'inci ayette, yine aynı şekilde -beas (kıyamet günü uyanışı)-, muhataplarca 37'inci ayette bahsedilen evvelki döngülerdeki kişilerin reddettiği gibi reddedilmiştir. 

Casiye Suresi Anlatıları

A. Genel


  • (5) Vahtilâfil leyli ven nehâri ve mâ enzelallâhu mines semâi min rızkın fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve tasrîfir rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn.
  • (5) Gece ve gündüzün ihtilafı, Allah'ın rızık olarak göktekileri indirmesi, böylece yeryüzünü ölümünün ardından diriltmesi ve rüzgarları çevirip estirmesi akıl eden kavim için birer ayettir.


  • (6) Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakk‎ı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yû’minûn.
  • (6) İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O hâlde, Allah'tan ve ayetlerinin ardından hangi söze iman edecekler?

Casiye Suresi, Kitab'ın indirilişi ile giriş yaparak göğün, yeryüzünün ve insanın yaratılışının ayetler olduğundan bahisle devam eden; 5'inci ayetinde anahtar bir kavramla karşımıza çıkan bir suredir. 5'inci ayetle az önce Müminun Suresi'nde de bahsettiğimiz -gündüz-gece-, -yani -dirilme-ölme-, kelimeleri ile dikkatleri bu konuya çekmek istemiştir.

Sure'de devamla, gerçeğin üzerini örten, yani kafir olanların ayetlere karşı tutumu anlatılmıştır.


  • (21) Em hasibellezînecterahûs seyyiâti en nec’alehum kellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti sevâen mahyâhum ve memâtuhum, sâe mâ yahkumûn.
  • (21) Yoksa kötülük işleyenler kendilerini, iman eden ve sahil amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı; onların dirilmelerinin ve ölmelerinin eşit olacağını mı zannediyorlar?


  • (22) Ve halakallâhus semâvâti vel arda bil hakkı ve li tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn.
  • (22) Tüm nefislere kazandıklarının karşılığı verilsin ve onlara haksızlık edilmesin diye Allah, gökleri ve yeryüzünü hak ile yarattı.

Sure'de 21'inci ayette önemli bir konudan bahsedilmektedir. Kötülük işleyenlerin diğer insanlardan farklı muamele göreceği -dirilme-ölme-, yani karma felsefesinde de anlatılan -ne ekersen onu biçersin- şeklinde anlatılmıştır. 

21 ve 22'nci ayetlerdeki ifadelerde görüldüğü üzere; kötü bir yaşam süren kişinin, bir sonraki dirilmesinde ve aynı kötülüğün devamı hâlinde bir sonraki ölümünde diğer insanlardan farklı muamele göreceği detaylı açıklanmıştır. 

B. Casiye Suresi 24 ve 26'ıncı Ayet Aralığı


  • (24) Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilm(ilmin), in hum illâ yezunnûn.
  • (24) "O, dünya hayatımızdan başka bir şey değildir; ölürüz, diriliriz. Bizi dehrden (zamandan) başka bir şey helâk edemez." dediler. Onların bu konuda ilimleri yoktur. Onlar sadece zanda bulunurlar.


  • (25) Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin mâ kâne huccetehum illâ en kâlû’tû bi âbâinâ in kuntum sâdıkîn.
  • (25) Onlara ayetlerimiz beyan edilerek okunduğunda onların delilleri: "Doğru söyleyenlerseniz atalarımızı getirin." demekten başka bir şey olmadı.


  • (26) Kulillâhu yuhyîkum summe yumîtukum summe yecmeukum ilâ yevmil kıyâmeti lâ reybe fîhi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn.
  • (26) De ki: "Allah sizi diriltir, sonra sizi öldürür, sonra sizi hakkında şüphe olmayan kıyamet günü toplar." Lâkin insanların çoğu bilmez.

Bu ayetlerde de zamansal açıdan Allah'ın öncelikle dirilteceği, daha sonra öldüreceği, daha sonra ise kıyamet günü insanları toplayacağı açıklanmıştır. Müminun Suresi'nin 15 ve 16'ıncı ayetlerinde yazdığı üzere -kıyamet günü-nde olacak şey -beas-tır. Hakikat Planı'nın 160 vd sayfalarında anlatıldığı gibi -beas-, bu ayetlerde döngü içerisindeki yeniden bedenlenme anlamına gelmemekte, kıyamet günü haşrini anlatmaktadır.

26'ıncı ayette geçen -yuhyî-, 'ha-ye-ye' kökündeki kelimedir, diriltmeyi anlatır, -diriltir- demektir. Aynı ayetteki -yumîtu-, 'mim-vav-te' kökündeki kelimedir, ölümü anlatır, -öldürür- demektir.

Müminun Suresi'nin ve Casiye Suresi'nin yukarıdaki ayetleri ışığında ilgili kişilerin iddialarını "....ölürüz, diriliriz, ölürüz, diriliriz...." şeklinde düzensiz reenkarnasyon olarak algılamalıyız. Çünkü, önce -ölürüz- deyip daha sonra -diriliriz- diyen bir insan, dirilmeden sonra sonsuza dek yaşayacağını düşünemeyeceğine göre -diriliriz- dedikten sonra öleceğini de bilmektedir. İlgili kişilerin inançları bu şekilde anlatılmaktadır. Bu ayetlerde kullanılan -beas- kelimesinin -kıyamet günü- ile bir arada geçmesinden dolayı -beas-ı kıyamet uyanışı olarak anlamak zorundayız.

Bununla birlikte Allah'ın vaadi ise farklıdır. Allah, insanların bu iddialarına karşılık, "diriltirim, öldürürüm, kıyamet günü beas ederim (kıyamet günü sizi toplarım)" demektedir. Allah'ın bir insanı diriltmesi için öncelikle bir ölünün var olması gerekir. Ölünün varlığı ise yaşamdan sonra oluşabilecek bir olgudur. Kısaca, "...öldürürüm, diriltirim, öldürürüm, kıyamet günü beas ederim (kıyamet günü sizi toplarım." şeklinde düzenli ve sistemli bir reenkarnasyondan bahsedilmektedir. 

Akıllarına gelecek bir soruyu hemen cevaplayayım. Kur'an boyunca Allah'ın bir insanı inşa etmesi, -halak-, yani -yaratma- kelimesi ile anlatılmaktadır. Bu nedenle, Allah'ın -diriltme-sini yeniden bedenlenme (reenkarnasyon) olarak algılamalıyız.

Nahl Suresi Anlatıları

A. Genel

Sure, insanın yaratımı, hayvanların yaratımı, gökten inen su ile meyve ve sebzelerin yaratımından bahsedilen ayetlerle başlamış ve bunların birer ayet olduğuna dikkat çekmiştir. 


  • (12) Ve sehhara lekumul leyle ven nehâre veş şemse vel kamere, ven nucûmu musahharâtun bi emrihî, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn.
  • (12) Gece, gündüz; Güneş, Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi. Onlar, O'nun emri ile size musahhar kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için ayetler vardır.
...


  • (21) Emvâtun gayru ahyâin, ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn.
  • (21) Onlar ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman beas olunacaklarının bilincinde değildirler.
...


  • (24) Ve izâ kîle lehum mâzâ enzele rabbukum, kâlû esâtîrul evvelîn.
  • (24) Onlara, "Rabbiniz ne indirdi?" denildiğinde; "Evvelkilerin masallarını." dediler.


  • (25) Li yahmilû evzârahum kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilmin, e lâ sâe mâ yezirûn.
  • (25) Kıyâmet günü, onların kendi günahlarının tamamını yüklendikten başka, ilimleri olmaksızın dalâlette kalmasına sebep oldukları kimselerin günahlarından yüklenmeleri için. Yüklendikleri şey ne kadar kötü, öyle değil mi?


  • (26) Kad mekerellezîne min kablihim fe etâllâhu bunyânehum minel kavâıdi fe harra aleyhimus sakfu min fevkıhim ve etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn.
  • (26) Onlardan öncekiler de hile yapmışlardı. Allah, onların binalarını temellerinden harap etti, yıktı. Böylece tavanları, üstlerinden üzerlerine çöktü. Onlara azap, farkında olmadıkları yerden geldi.


  • (27) Summe yevmel kıyâmeti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîn ûtûl ilme innel hızyel yevme ves sûe alâl kâfirîn.
  • (27) Sonra kıyâmet günü (Allah), onları alçaltır. Onlara: “Ortaklarım nerede?” der. “Onlar için ayrılıklara düştünüz.” Kendilerine ilim verilenler şöyle dedi: “Muhakkak ki rezillik ve azap, bugün kâfirlerin üstünedir.


  • (28) Ellezîne teteveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavûs seleme mâ kunnâ na’melu min sûin, belâ innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn.
  • (28) Melekler, nefislerine zulmedenleri vefat ettirecekleri zaman onlar teslim olurken: “Biz, bir kötülük yapmadık.” dediler. Hayır, muhakkak ki Allah, yapmış olduğunuz kötü amelleri en iyi bilendir.


  • (29)  Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvâl mutekebbirîn
  • (29) Haydi, orada sürekli-halit kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin kaldığı yer ne kötüdür.


  • (30) Ve kîle lillezînettekav mâzâ enzele rabbukum, kâlû hayran, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneten, ve le dârul âhırati hayrun, ve le ni’me dârul muttekîn(muttekîne).
  • (30) Takva sahiplerine: “Rabbiniz ne indirdi?” denildi. “Hayır (güzellikler).” dediler. Ahsen olanlara bu dünyada haseneler vardır. Elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır. Gerçekten takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.


  • (31) Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min tahtihal enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne).
  • (31) Onlar, altından nehirler akan Adn cennetlerine girerler. Orada, onların diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.


  • (32) Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
  • (32) Melekler, onları tayyib bir şekilde vefat ettirirler. Onlara: “Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz ameller sebebiyle cennete girin.” derler.


  • (33) Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye emru rabbike, kezâlike fe alâllezîne min kablihim, ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
  • (33) Onlar sadece meleklerin gelmesini mi yoksa Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendi nefislerine zulmediyorlardı.


  • (34) Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn
  • (34) Böylece yaptıkları kötü ameller, onlara isabet etti. Alay etmiş oldukları şey, onları kuşattı.

Surede gece-gündüz, ölü-diri ifadeleri ile ardıl şekilde kodlanmıştır. Kıyamet günü ile beas ilişkisi verilerek cennet ve cehennem anlatılmıştır.

B. Nahl Suresi'nin 38 ile 41'inci Ayet Aralığı


  • (38) Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût, belâ va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn.
  • (38) Kim ölürse Allah, onu beas etmez.” diye en kuvvetli yeminleri ile Allah’a kasem ettiler. Hayır!. Bu, O’nun üzerinde hak bir vaattir. Lâkin insanların çoğu bilmezler.


  • (39) Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn.
  • (39) Hakkında ihtilâfa düştükleri şeyin, onlara beyan edilmesi  için ve kâfirlerin, kendilerinin kesinlikle yalancı olduklarını bilmeleri içindir.


  • (40) İnnemâ kavlunâ li şey’in izâ eradnâhu en nekûle lehu kun fe yekûn.
  • (40) Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman Bizim sözümüz, ona sadece: “Ol!” dememizdir. O, olur.


  • (41) Vellezîne hâcerû fillâhi min ba’di mâ zulimû li nubevvi ennehum fîd dunyâ haseneten, ve le ecrul âhırati ekber, lev kânû ya’lemûn.
  • (41) Zulme maruz kaldıktan sonra, Allah için hicret edenleri, dünyada hasenelerle yerleştirmemiz içindir. Bilmiş olsalardı ahiret ecri, elbette en büyüktür.

Ayette bahsedilen vaat, Müminun 35 ve 36'ncı ayetlerde inkâr edilen vaattir. Bununla birlikte, buradaki kişilerin Müminun ve Casiye Surelerinin ilgili ayetlerinde zikredilen kişilerle aynı olduklarını düşünmüyorum. Bu kişiler külli olarak tüm -beas-ları reddetmektediler. Yani, hem reenkarnasyonu, hem de kıyamet günü uyanışını. -Beas- kelimesini yukarıda izah etmiştim; kışkırtmak, göndermek, diriltmek, canlandırmak gibi  anlamlara geldiğini biliyoruz.

Bu yazıda bahsi geçen diğer surelerdeki insanların dediği gibi "ölürüz-diriliriz" demeyen, yani tüm -beas-ları reddeden bu insanlara Allah'ın cevabı "ol derim ve o iş olur"dur. Allah, -beas- olmayacağına inananlara karşı hem yeniden bedenleneceklerini (reenkarne olacaklarını) hem de ahirete gönderileceklerini şu şekilde anlatmaktadır:
  1. Hakkında ihtilafa düştükleri şeylerin beyan edilmesi için beas edilecekler.
  2. Tüm -beas-ları reddedenlerin yalancı olduklarının görülmesi, bilinmesi için beas edilecekler.
  3. Zulme maruz kalanların dünyada, yani tekamül sürecinin yaşandığı yeryüzünde hasenelerle yerleştirilmesi için -beas- edilecek.
  4. Ayrıca, ahiret uyanışı -beas-ının da olacağı ve ecrinin ekber olduğu bilinecek.

Sonuç

-Beas-ın değişik anlamlarda kullanılabildiğini Müminun, Casiye ve Nahl Surelerinde gördük. Bazı kimselerin "ölürüz, diriliriz." düşüncelerinin var olmasına karşın -beas- edilmeyeceklerine inandıkları; buradan hareketle birtakım kişilerin reenkarnasyonu bildikleri, lâkin kıyamet uyanışı -beas-ına inanmadıkları anlaşılmaktadır. 

Bununla birlikte, Nahl Suresi'ndeki bahsi geçen insanların "ölürüz, diriliriz." gibi savlarının bulunmadığı, bu kişilerin külliyen -beas-ı, yani tüm dirilmeleri reddettikleri anlatılmıştır. Allah'ın bu kimselere cevabı ise tekamül sürecinin yaşandığı dünya üzerindeki örneklerle olmuştur. Yine ayrıca, son -beas- olan ahiret uyanışı da ayet sonunda -ahiret ecri- sözüyle vurgulanmıştır.

Hakikat Planı isimli kitapta ise anlattığımızın tersi yönünde bu üç sure özelindeki tüm -beas-ların yeniden bedenlenme olduklarından bahsedilmiştir.

İlgili kitabı okuyun ve bu yazı ve kitap hakkındaki düşüncelerinizi lütfen aşağıya bırakın. Varsa yanlışım, düzeltmek erdemim olacaktır.

Sevgi ile, Hz. Fitne.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumu ben silmedim. "Yazar tarafından silindi." yazıyor. Yorumun yazarı silmiş olmalı :)

      Sil
    2. Aşağıdaki yorumun aynısını yazmıştım. Linkin doğrusunu kopyalayıp yorumu yeniden paylaştım. Umarım bundan da bir zan üretilmemiştir. Sayfama yapılmış yorumu bugün gördüm ve onayladım.

      Sil
  2. http://birvedokuz.com/2019/10/hakikat-plani-elestiriye-cevap-bedenlenme.html

    Yazdıklarına katılmıyorum. Yazı ve kitaplar hakkındaki düşüncelerimi bu linkte paylaştım.Yazımı okuyup dileyen buradaki yazıyla kıyaslayabilir. Böylece doğrunun yanlışın ne olduğuna herkes kendisi karar verir.

    YanıtlaSil
  3. Bakara:259.ayetteki kişi gibi, yaşam verilip-hayy (1-0) sonra ölüm verilmiş (5-berzah) ve sonra ba'as (5'den geri gönderme) edilmiştir. İlk yaratım (1-0) yaşam verilmesidir. "Diriltti" demeniz veya başka ifade kullanmanız, sıfıra bir ile değer verilmesi olayını değiştirmez. İster "yaşam verdi" deyin ister "diriltti" deyin. Bu ilk yaşamdan sonraki bütün "geri göndermeler" ba'as olur (5). İster evrensel süreç içinde, isterse kıyamet aşamasında berzahtan toplu dönüş olsun, aynıdır. Bu arada "Defalarca dünyaya geldik" görüşünüze (enkarne, re-enkarne her ne ise) katılmıyorum. 1-9 (19) konusu ise "yaklaşmakta" ve bildiğini düşünen bile bu konuyu bilmemekte.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hakikat Kitabı Nedir?

Hakikat Kitabı Nedir? Hakikat Kitabı İlk ve tek baskısı 2014 yılının Aralık ayında yapılan bir kitap olup yazarı Emrah ERYILMAZ'dır. Bu ismin, yazarın gerçek ismi olup olmadığı henüz bilinmiyor. Zira kendisi 24 Ekim 2019 (bugün) tarihi itibarı ile gizli kalmaya devam ediyor. Kitabın önsözü (ilk söz) 19'uncu sayfaya konumlandırılmış. Burada kötü bir niyet aramamakla birlikte "Neden 19'uncu sayfa?" soruları akıllarda 19 puntoluk soru işaretlerine neden oluyor. Önsöz demişken, burada yazarın çok büyük bir iddiası var. Kitap'taki ilgili sözü olduğu gibi alıntılıyorum: " "Bu kitap, Kur'an-ı Kerim içinde "Kitab-ı Mubin" olarak bilgisi verilen ve bugüne kadar teviline ulaşılmamış birçok ayet ve sistem bilgilerinin, ulûl elbab'lar, ilim verilenler ve teslim olmuş nefsler için tebliğsidir." " Gördüğünüz gibi kitabın önsözündeki ifadede, bugüne kadar teviline ulaşılmamış birçok ayet ve sistem bilgilerinin tebli

birvedokuz.com 'un Beas İle İlgili Yazmış Olduğu Yazıya Karşı Reddiye

Bu yazıyı okumadan önce " https://hakikatkitabiveifsalari.blogspot.com/2019/10/hakikat-plan-kitabnn-160-ve-devam.html " konulu yazımı;  Daha sonra ise  http://birvedokuz.com/2019/10/hakikat-plani-elestiriye-cevap-bedenlenme.html linkindeki ilgili yazıma reddiyeleri okuyun. Okuduysanız başlayalım. 1.)  İDDİA: Reenkarnasyon değil bedenlenme. 1.) CEVAP: Reenkarnasyon kelimesinin dilsel ispatını blog yazımda yapmıştım. Buna karşın ısrarla bu kelimeye olan alerjinizi sunmanız tekamül sürecinde bazı taşları yerlerine yanlış oturtmanızdan kaynaklanıyor olabilir. Re-enkarnasyon=yeniden bedenlenme"dir.  Kelimenin içeriğinde "ruh" ile "göç" ile ilgili bir kavram yok. Artık anlayın bunu. Başkalarının verdiği anlamları atın zihninizden, kelimenin köküne bakın, lütfen. :) 2.)  İDDİA:“ Müminun 31-38 ayetleri arasında, o döngüde ki varlıkların bilinç halleri, altını çizdiğimiz Müminun 33’te 3 ayrı şekilde, 1 )İnkâr edenler (keferu), 2